T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / EYÜPSULTAN - Hacı Arif Bey İlkokulu

OKULUMUZUN TARİHÇESİ

 .

 

 

 Okulumuz Eyüp ilçe merkezine yaklaşık 5 km uzaklıktaki Güzeltepe Mahallesi Çobançeşme mevkiinde bulunmaktadır.1988 yılında eğitim öğretim hizmetine başlamıştır. İsmini ünlü bestekâr Hacı Arif Beyden almıştır.

 

            4+4+4 kesintisiz eğitim sistemine geçilmesi ile birlikte Hacı Arif Bey İlkokulu olarak eğitim öğretime devam eden okulumuz 2014 yılı Eylül ayında İl Özel İdaresi tarafından yapımı tamamlanan ve yine aynı bölgede bulunan yeni binasına taşınmıştır.

 

Okulumuz Hacı arif Bey İlköğretim Okulu ve Güzeltepe İlköğretim Okulu'nun ilkokul kısımlarının öğrenci ve öğretmen kadrosunun bir araya gelmesi ile yeni binamızdaki eğitimine başlamıştır. 2014-2015 eğitim öğretim yılında Yaklaşık 900 civarındaki öğrenciyi tam gün eğitimle kabul etmektedir. 

 

Okulumuzda 28 derslik, 1 kütüphane,1 çok amaçlı salon,1 toplantı salonu,1 bilişim sınıfı,1 laboratuar, 1 yemekhane ve kantin, 1 adet dil sınıfı ve ayrı olarak konumlandırılmış anasınıfı bölümü bulunmaktadır.

 

Güzeltepe Mahallesinde okulumuz dışında Şehit Kubilay İlkokulu, Güzeltepe Ortaokulu, Şehit Murat Karakuş Ortaokulu ve Güzeltepe Anadolu İmam Hatip Lisesi de yer almaktadır.

 

HACI ARİF BEY KİMDİR?

 

Hacı Ârif Bey, 1831 yılı sonlarında İstanbul´ un Eyüb Sultan semtinde doğdu. Asıl adı Mehmed Ârif´ dir Babası Ebûbekir Efendi, Eyüb Mahkemesi kâtiblerindendi.

 

         Hacı Ârif Bey daha çok küçük yaşlarda iken sesinin güzelliği ve mûsikî kaabiliyeti ile oturdukları semtte ün yapmış, mahalle mektebinde ´ ilâhîcibaşı´´ seçilmişti. Bu sıralarda aynı semtte oturan gençlerden biri olan, geleceğin büyük Zekâî Dede´ sinden şarkı ve ilâhîler öğreniyordu. Zekâî Dede onu kendi hocası yine bir başka Eyüb´ lü, Mehmed Bey´e götürdü. Eyyûbî Mehmed Bey, küçük Ârif´i çok beğenerek öğrenciliğe kabûl etti ve klâsik fasıllar meşk etmeye başladı. Ârif Bey, yüksek kaabiliyeti ve olağanüstü hâfızası ile çok çabuk öğreniyor, öğrendiklerini aslâ unutmuyordu. Bu arada Eyyûbî Mehmed Bey tarafından devrin en büyük mûsikî üstâdı, her iki hocasının da hocaları Hammâmîzâde İsmâil Dede´ ye götürülmüş, onun da iltifâtlarına mazhâr olmuştu.

 

            Eyyûbî Mehmed Bey, Ârif Bey´ le çok ilgileniyordu. Henüz 13 yaşında iken onu ´ Bâb-ı Seraskerî ´´ , yani devrin Savunma Bakanlığı´ nın bir dâiresinde kâtibliğe aldırmış; bir yandan memûriyetine devâm ederken, diğer yandan Müzika-i Hümâyûn´a öğrenci olarak devâmını sağlamıştı. Hacı Ârif Bey, Müzika-i Hümâyûn´ a girmekle hem Hâşim Bey´ den istifâde etmek imkânı bulmuş, hem de saraya ilk adımını atmış oldu.

 

           Çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecîd, onu huzûra dâvet etti. Olağanüstü güzel sesi, güzel yüzü, kıvrak zekâsı, terbiye ve nezâketi ile pâdişahı etkilemişti. Sultan, onun hemen ´ mâbeynci ´ olarak saraya alınmasını emretti. Mâbeyncilik, pâdişah ile hükûmet arasındaki ilişkileri düzenleyen yüksek îtibârlı ve dolgun maaşlı bir görevdi. Hacı Ârif Bey bu göreve getirildiği zaman 19 yaşındaydı.

 

         Kısa bir süre sonra besteleriyle de adından söz ettirmeye başladı. Eserlerinde duygulu, ince ve asîl üslûbunun yanı sıra, makam ve geçkilere hâkimiyeti ile melodinin sözlere olağanüstü uygunluğu hemen göze çarpıyordu.
           

 

           Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Klasik dönem bestecilerinin pek kullanmadıkları şarkı formuna yepyeni bir kimlik kazandırmış, bir şarkı bestecisi olarak yeni bir çığır açmıştır. Arif Bey´den sonra "şarkı", bestecilerin en çok işledikleri form olmuştur.

 

        Arif Bey klasik formlarda birkaç eser besteledikten sonra başarılı olamadığını görerek doğrudan doğruya şarkı besteciliğine yöneldi. Eski musikinin ağır, mistik anlatımından, beste, semai formlarına özgü usullerden, terennüm zorunluluğundan kurtularak, daha sade, daha içten, halkın daha kolay zevkine varabileceği eserler bestelemek istiyordu. Bu anlayışla bestelediği şarkıları biçim ve üslup açısından önem taşır. Biçimsel açıdan bakıldığında, sanatçının şarkıyı belli kuralları olması gereken bir form anlayışı içinde ele aldığı görülür. Klasik dönemde şarkının biçimi, kuralları yeterince belirgin değildi; şarkı ancak üslubuyla öteki formlardan ayırt edilebilen, genellikle serbest bir formdu. Eski şarkılar arasında, şarkı formuna ya da formun farklı türlerine örnek gösterilebilecek kuruluşta eserlerin sayısı az değildi, ama şarkı formlarının kesin kurallara bağlanması ilk kez Arif Bey´in eserleriyle gerçekleşebilmiştir. Arif Bey kendisinden sonraki şarkı bestecilerini bu yolda etkilemiş, böylece şarkı kesin biçimini almıştır.

 

            Arif Bey, üslup bakımından da kendisinden önceki şarkı bestecilerinden ayrılır. Eserleri günümüzde "klasik koro" programlarında okunmakla birlikte, klasik üslupta değildir. Form konusundaki kuralcılığına karşılık, anlatımında klasik dönemin sıkı kurallarına uymayan serbest bir lirizm görülür. Kendisinden önceki geleneğe bağlı bestecilerden farklı olarak, genellikle kişisel konuları işler, bazı şarkılarının konusu doğrudan doğruya kendi yaşantılarından kaynaklanır. En belirgin özelliği, musikinin inceliklerinden özveride bulunmadan toplumun geniş bir kesiminin zevkine seslenebilmesindedir. Yaşadığı dönem, halk zevkinin saray zevkini etkilemeye başladığı bir dönemdir. Musiki artık yalnız saraylarda, tekkelerde değil, bu çevrelerin dışında, özellikle konaklarda, yalılarda da icra edilmekte ve dinlenmektedir. Arif Bey´in bir zevk değişikliğini yansıtan şarkılarındaki üslup kendisinden sonraki hemen bütün şarkı bestecilerini etkilemiştir, öyle ki, klasik formlarda verilen eserlerde bile onun etkisi görülür.

 

           Şarkıları teknik bakımdan kusursuzdur, makam ve geçki zenginliği, ritm çeşitliliği gösterir. Özellikle "nevzemin" adını verdiği, altı ya da sekiz mısralı değişmeli (usul değişikliği yaptığı) şarkıları bu zenginliğin ve çeşitliliğin en belirgin örnekleridir. Aynı makamı, aynı usulü kullandığı halde, çok değişik duygular uyandıran şarkıları vardır. Birbirine benzeyen şarkıları çok azdır. Hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk, nüans katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar. Sekiz zamanlı üç vuruşlu "müsemmen" usulü onun buluşudur. Türk aksağını çok başarılı bir biçimde kullanır. Şarkılarında beste ile güfte tam bir bütünlük içindedir. Kürdilihicazkâr makamını da Arif Bey oluşturmuştur. Anlatım olanakları çok geniş olan kürdilihicazkâr, Türk musikisinde en çok kullanılan makamlardan biri haline gelmiştir. Arif Bey´in bu makamdan bestelediği şarkılar, onun kişisel üslubunu yansıtan, özgün bir güzelik taşır.

 

         Çok üretken bir sanatçı olan Arif Bey´in günde yedi, sekiz şarkı bestelediği olmuştur. Bir keresinde Sultan Aziz´in verdiği bir güfteyi yedi ayrı makamda bestelemişti. Bu esin bolluğu içinde sanatçı eline geçen şiirleri anlamına, değerine bakmadan bestelemek zorunda kalmıştı. Bu yüzden kimi şarkılarının güftesi çok zayıftır.

 

       Hacı Arif Bey bütünüyle Türk musikisinin sözlü öğrenim geleneği içinde yetişmiş bir besteciydi. Nota bilmiyordu, herhangi bir saz da çalmazdı. Ama çok güçlü bir belleği vardı, bini aşkın eser ezberindeydi. Çok iyi bir okuyucuydu. Şevki Bey, Levon Hancıyan, Zati Arca gibi öğrenciler yetiştirdi. Arif Bey Mecmua-i Arifi adlı bir de güfte derlemesi yayımladı; bu derlemede sanatçının kendi şarkıları da vardır. Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327´si şarkı, 10´u öteki formlardaki eserlerdir. Bu 10 eserin de altısı ilahi, biri tevşih, biri durak, biri beste, biri de yürük semaidir.

 

 
Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 18.10.2022 - Güncelleme: 19.10.2022 11:22 - Görüntülenme: 289
  Beğen | 1  kişi beğendi